25 Mayıs 2015 Pazartesi

EFSANELERİN KAYNAĞI, OKSİJEN DEPOSU: KAZ DAĞLARI








Türkiye’de oksijen oranının en yüksek olduğu yerlerden biri olarak bilinen Kaz Dağları, sadece doğası değil efsanelere konu olan hali ve kartpostaldan çıkmış izlenimi veren taş yapılı köyleriyle görülmeye değer. Bölgede sadece doğa ve tarihin değil sıcacık insanların da değerini anlayacaksınız



Tarih boyunca masallara, efsanelere konu olan Kaz Dağları’nın bol oksijenli, insanı inzivaya davet eden, geçmiş zamanda yaşıyor hissi veren halini hep merak etmişimdir. Çevremdekilerin ballandıra balllandıra anlatımlarına uzun zaman dinleyip bir türlü oraya gidemeyenlerdendim. Sınırlı izinlerinde tatilimi yaz aylarına ve deniz kenarlarına saklamayı tercih ederdim. Ya da görmediğim bir Avrupa başkentine gitmeyi yeğledim hep. Ta ki işi bırakıp hamileliğimi evde geçirene kadar. Aklıma koydum. Hem benim hem de karnımdaki bebeğimin kalabalık İstanbul’dan uzaklaşıp  tertemiz havayı, bol oksijeni içimize çekeceğimiz bir yere gitmeye ihtiyacımız vardı. Eşimin tatilini de birleştirip kendimizi Kaz Dağları’na attık.

Köy havası yorgunluğu unutturdu

Kaz Dağları diye anlatılan bölge aslında büyük bir alan. Nereye gideyim diye araştırırken, çevremdekilerin de tavsiyeleriyle Yeşilyurt Köyü’nde karar kıldık. Arabamızla İstanbul’dan yola çıktık. Çanakkale’ye bağlı olduğundan, insan çok uzun bir yol gitmeyecekmişiz hissine kapılıyor. Ancak belki hamileliğin de etkisiyle yaklaşık 5 saatlik araba yolculuğu bana oldukça uzun geldi. Ancak Yeşilyurt Köyü’ne vardığımızda gördüğüm manzara, sıcak ve samimi ortam tüm yolculuğu unutturmaya yetti. Deniz ve orman manzarasına hakim odamızın camını açtığımda kulağıma gelen kuş sesleri inanın tüm yorgunluğumu aldı. Bu cümlelerle laf sanatı yapmıyorum, inanın derin bir nefes aldığınızda içinize çektiğiniz oksijen sizi iyi hissetirmeye yetecek cinsten.

Yolunuzu uzatmak isteyeceksiniz

Otele yerleştikten sonra köyü gezmeye çıktık. Burası tarihi Ege evlerinin bulunduğu bir köy. Sokakları daracık. Arabayla giremeyecek cinsten. Ancak misafirlerin çoğu İstanbul ve çevre illerden geldiğinden o daracık sokaklara arabayla girmeyi göze alıyor. Köyün dokusu hiç bozulmamış. Aslına bakarsanız burada köylülerden çok şehirden buraya yerleşenler hakim olmuş denebilir. Birçok eski ev yenilenmiş. Hepsi de mutlaka görülmesi gereken cinsten. Köy küçücüki dar sokaklarda kaybolmanız mümkün değil. Şehirden buraya yerleşen ya da yaz aylarında kalanlar da olduğundan sosyal hayat da var. Köyün dokusunu bozmayan şirin kafeler  buraya eşlik ediyor. Köyün girişindeki köy kahvesi ise en sıcak ortamalardan birini sunuyor. Köyün içinde ve girişinde başka butik oteller de var. Hepsi de kaliteli ve kalınabilir cinsten. Hepsi birbirine bağlanan ve kendinizi otelin ya da köy kahvesinin önünde bulunduğunuz bu sokakların tadını daha çok çıkarrtabilmek için yolunuzu uzatmaya çalışıyorsunuz. Bu nedenle aynı yerlerden üç kere geçtiğimiz bile oldu. Ayrıca köyün içinde köylüleri de görebilirsiniz. ‘Şehirliler’le dolmuş izole br köye dönüşmemiş hala. Ancak yakın zamanda bu hale gelebileceğe benziyor. Köy kahvesinin hemen karşısında bulunan iki dükkandan köylülerin sattığı zeytin, zeytinyağı, pekmez gibi bölgeye özgü ürünleri satın alabilirsiniz. Hatta ürünleri beğenirseniz kargoyla bile gönderim yaptıklarını öğrendik.

Adatepe, pastoral bir tablo gibi

İlk günü köyde geçirdikten sonra ikinci gün başka yerler görmeye çıktık. İlk durağımız Adatepe Köyü oldu. Yeşilyurt Köyü’ne maksimum yarım saat uzaklıkta. O kadar mistik bir yapısı var ki, köye ulaşmadan uzaktan gördüğünüz siluet sizi oraya bağlamaya yetiyor. O tarihi doku adeta ressam tarafından çizilmiş bir resmi andırıyor. Adatepe’de Yeşilyurt köyüne oranla daha büyük ve geniş. Girişte yine sizi bir köy kahvesi karşılıyor. Eski Rum evleri tarzında taş yapılar, renkli kapılar burayı çok hareketli ve eğlenceli kılıyor. Sokaklar daha geniş, evlerin dokusu daha güzel. Ancak Yeşilyurt köyüne oranla Adatepe’ye daha çok müdahale edilmiş. Tarihi dokuya hakim kalınmış ancak köydeki evlerin çok önemli bir bölümü (neredeyse yüzde 60-70 denebilir) restorasyondan geçirilmiş.Her birinde ya birinin yazlığı ya da jafa dinleme mekanı haline gelmiş ya da bir butik otele çevrilmiş. Köyün dokusunun korunması güzel ama buraya gösterilen ilgi bu dokunun sadece mimariyle korunabileceğini düşünüyor olsa gerek. Köylülerin hayatlarına müdahale ettiğinizde orası yakında ya da şimdiden Alaçatı olmaya aday.

Asos’un sakin hali

Üçüncü günümüzü Assos ve Bahramkale’ye ayırıyoruz. Assos Yeşilyurt’a 1.5 saat kadar uzaklıkta ve yol da genel olarak çok iyi değil. Assos sahiline varmadan önce Assos (Behramkale) Antik Kenti karşılıyor sizi. Gerçekten görülmeye değer.Assos sahiline geldiğinizde ise tarihi dokudaki dar ve yokuşlu sokaklarla karşılaşıyorsunuz. Buradaki doku daha farklı. Genelde sahil kenarında taş yapıdaki oteller var. Ara sokaklarda da güzel taş evlerle karşılaşıyorsunuz. Deniz kenarında balık yemeden dönmeyin buradan. Sezon açıldağı bahar aylarında boş sahil daha çekici geliyor.

Oksijen deposu

Bir sonraki günümüzü ise gerçek Kaz Dağlarına ayırıyoruz: Kaz Dağları Milli Parkı’na. Ve herkes güneşin tadını çıkarırken biz gerçek oksijenin kaynağına ulaşmak için 1774 metre  yükseklikte karlar altında bir manzaradan bölgenin keyfini çıkarıyoruz. Kaz Dağları Milli Parkı’na tek başınıza çıkamıyorsunuz. Bir rehber size eşlik ediyor. Mutlaka arabayla gidin çünkü burası bir piknik ya da mesire alanı gibi bir yer değil. Arabayla milli parkın etrafı en az bir saat sürüyor. Muhteşem bir bölge manzarasının yanı sıra rehberimiz daha erken saatlerde gelseydiniz geyik ve dağ keçisini görmek imkanımız olduğunu anlatıyor. Ayrıca bu dağlarda 36 tanesi sadece bu bölgeye özgü olan 800 bitki türünün yaşadığını öğreniyoruz. İstanbul’a dönmeden önce içimize bol oksijeni depolayıp buradan ayrılıyoruz.

Doğayı gerçekten içinize çekmek için Zeytinli Bölgesi’nde yer alan Hasanboğuldu göleti ve Sütuven Şelalerine de gitmelisiniz. Göletin adı ilgimi çekiyor. Bir hikayeden adını aldığı apaçık ortada. Konu ise tahmin edilebileceği gibi yine bir aşk hikayesi: Ova köylerinden birinde yaşayan Hasan adlı bir genç köyden bir kızı sever. Babası kızı vermek istemez ve Hasan’a bir çuval tuzu ovadaki köyden dağ köyine kadar taşımasını ister. Hasan bu isteği yerine geti,rmek isterken bugün adını alan gölette boğulur.

Zeus’un aşık olduğu yer

Kaz Dağları’ndan sadece doğanın ve dokunun değil tarihin de tadnı çıkaracak bir yolculuk bekliyor sizi. Adatepe Köyü’ne 500 metre mesafedeki bir tepe üzerinde yer alan Zeus Altarı’nı mutlaka görün. Homerus’un İlyada destanında Zeus’un Hera’yı görüp aşık olduğu yer burası. Bu esfanevi özelliği kadar Edremit Körfezi’ne tepeden bakan manzarasıyla da görülmeye değer. Bir yere kadar arabayla gidip uzun ama çok güzel bir yolu yürümek zorunda kalıyorsunuz. Ama hava güzelse bu keyifli bir yürüyüş oluyor. Yüksek bir rakımda bulunan altarın hemen yanından bölgeye tepeden bakabilirsiniz.

Kaz Dağları, doğası, manzarasıyla olduğ kadar içinizi ısıtacak insanlarıyla da görülmeye değer. Yol üstünde karşılaştığınız herkes size birşey sunuyor. Bölgede yaşayan tarih sevdalısı Alibey Kudar isimli girişimci de bulardan biri. Emekli bir öğretmenin kendi ailesinden ve çevresinden topladığı tarihi eşyalardan kişisel bir müze (Alibey Kudar Etnoğrafya Galerisi) yapacak kadar değerli biri. Biz gezilecek yerler listesine kendisini eklediğimde bu ismin, tarihte bir savaşın kazanılmasına yardımcı olan bir kumandan olabileciğini düşünmüştüm. Ancak Tahtakuşlar Köyü’nde yer alan müzeye girdiğimizde kendisi karşıladı bizi ve merak ettiğimiz bazı eşyaları anlattı. Yörük çadırı, Kurtuluş Savaşı’ndan kalma eşyalar, Edremit Körfezi’nden çıkarılan ilginç büyük balıkları, deri sırtlı kamlumbağa ve  bu kişisel müzede görebilirsiniz. Üstelik kendisi yakın zamanda hala hayatta olan 50 yıllık eşinin heykelini yaptıran kişi olarak da tanınıyor. ‘Hala böyle insanlar var mı’ dedirtecek bir insan kendisi...

 

GÖRMEDEN DÖNMEYİN!

* Yeşilyurt Köyü
* Adatepe Köyü

* Zeus Altarı
* Assos(Behramkale) Antik Kenti

* Kaz Dağları Milli Parkı
* Hasanboğuldu Şelalesi

* Alibey Kudar Etnoğrafya Galerisi

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder