8 Mayıs 2013 Çarşamba

Bağların ortasında bir yaşam...


Selim ve Pınar Ellialtı çifti Çanakkale – Eceabat’ta önce hobi için aldıkları bağlarla bugün butik bir marka yarattılar. Bağın ortasındaki yıkık dökük evi ise elektriğini kendi üreten şirin bir bağ evine dönüştürdüler. Hem çocuklarını hem de markalarını bir zamanlar destanların yazıldığı bu topraklarda büyüttüler
Fotoğraflar: Deniz İYİDOĞAN

Baharın geldiğinin ilk habercisidir bağlar. Tatlı bir heyecan başlar bağlarda, tarlalarda bahar aylarında. Üzümler, zeytinler ilk meyvelerini doğaya sunar. Kış boyunca bekledikleri güneşi gören meyveler mutluluklarını ilk meyvelerini vererek belli eder. Bağ evlerinde ise ayrı bir telaş yaşanır. Kış boyunca kapatılan evler açılmaya, bahçeler süslenmeye başlar. Bağ evi yaşamını bilen oraya ayrı bir özlem duyar. Bağın tam ortasında hayat bir yandan çok keyifli bir yandan da zordur. Suvla şarapları ve Kilye zeytinyağı ve zeytin ürünleri markalarının sahipleri Selim ve Pınar Ellialtı, 2005 yılından beri bu yaşamın hem kendini hem de zorluklarını yaşayanlardan.

Çanakkale Eceabat'ta aldıkları küçük bir bağ Ellialtı çiftinin şimdiki hayatına yön verdi. Yaz aylarında sadece bir uğraş olsun diye aldıkları bağın tam ortasındaki küçük evi keyifli bir bağevine dönüştürünce kendi yaşamlarındaki dönüşümü de tetiklediler.  Önce yaz aylarını geçirdikleri keyifli bir yerdi burası. Şimdi ise hem çocuklarının adını verdikleri hem de ticari anlamda da yeni bir hayata atıldıkları yer oldu.  İlk olarak bağları satın aldılar, 2005 yılında da buradaki hayatlarını tamamlayacak bağ evini hayata geçirdiler. Satın aldıkları bağlara oğulları Bozok’un adını koyarak ‘Bozok Bağ’ı hayata geçirdiler. Çocuklarını da markaları da bir zamanlar destanlar yazılan bu topraklarda büyüttüler. Küçük bir bahçeyle yola çıktıkları hikâye ise bugün bin dönümü bulan bağlarla şenlendi, markaları da Türkiye geneline yayıldı. Suvla Şarapları ve Kilye Zeytinyağı markası yaratan girişimcilerin öyküsü de işte bu şirin bağ evinde başladı...
Köylerden ahşap kapılar toplandı

Ev sahibi Pınar Ellialtı, bağları tamamlayan bu evin aslında kendi hikayelerine de yön verdiğini söylüyor. Ellialtı, sadece 80 metrekare olan bu şirin eve o kadar gönül vermiş ki yapımından dekorasyonuna kadar her aşamasında önemli bir katkısı olmuş.  Gelibolu Yarımadası topraklarında bulunan bağdaki evi aldıklarında yıkık dökük bir kalıntı halindeymiş. O döküntüyeruhlarını da katarak bu evi yaratmışlar.  Önce çevre köylerde yıkılan evlerden eski taşlar toplanmış, köydeki taş ustalarını bularak bu ev inşa edilmiş. Evin kapısından penceresine kadar her şey köyden toplanmış. Köyde yıkılan eski ahşap ve taş evlerin pencelerini ev sahiplerinden satın alan Pınar Ellialtı, aslında bir süre garip karşılanmış. İstanbul’dan gelen bu bayan niye eski kapıları topluyor diye köy halkı merak etmiş. Herşeyin orijinal ve bağ hayatına uygun bir şekilde yapılmasına çok önem verdiğini söylüyor Ellialtı. Evin dış mimarisinde olduğu kadar dekorasyonunda da profesyonel mimari destek alınmamış. Ellialtı, evin içindeki koltuk sandalye ve masaları da kendi zevkine göre köydeki ahşap ustalarına yaptırmış. Sandalyeleri bile şimdi moda olan eski tarzda ürettirmiş.

Evin içinde ve bahçedeki tüm dekoratif malzemeleri ise gittiği ülkelerden ya da İstanbul’un farklı yerlerinden toparlamış. Ellialtı, "Her üründen tek olmasına özellikle önem verdim. Hepsini gidip tek bir yerden almadım. İhtiyaca göre gittiğim her yerden birşeyler topladım. İçimde olan o iç mimar bu evde ortaya çıktı" diyor. Evin içindeki eşyalar ve objeler ise Cunda Adası'ndan Bozcaada'ya İstanbul’daki Horhor Çarşısı'ndan Çukurcuma'ya kadar farklı yerlerden toplanarak biraraya getirilmiş.

 

Kendi elektriğini üretiyor

Evi meydana getiren taşlardan ahşap kapılarına kadar herşeyin doğal olduğu evin bir başka özelliği de tam anlamıyla ekolojik bir olmasında. Çünkü binlerce dönümlük bağların tam ortasında olan köyden de bir hayli uzakta bulunan evde su ve elektrik altyapısı yok. Elektrik, evin bahçesine kurulan rüzgar ve güneş enerjisinden üretiliyor. Su da doğal kaynaklardan sağlanıyor. “Rüzgar olmadığı günlerde elektriksiz kaldığımız bazı akşamlar da oldu” diyen Pınar Ellialtı, “Ama böyle bir evde yaşamanın keyfi de işte bunda” diye ekliyor. Üzüm ve zeytin bağlarının içinde yer alan evi tam bir meyve-sebze bahçesine de dönüştürmüş. Evin bahçesinde badem ağacından zeytine, nardan ayvaya kadar sevdiği tüm ağaçları dikmiş. Evin bahçesini ise kendi dünyasında olduğu gibi en renkli çiçeklerde süslemiş. Bahçede yer alan eski su testileri, rüzgar gülleri ise buraya ayrı bir nostaljik hava katıyor. Üzüm ve zeytin hasadı boyunca burada yaşayan Ellialtı çifti, hem çocuklarını en azından yılın belli bir döneminde şehrin gürültüsünden uzak doğal bir ortamda yetiştiriyor, hem de kendileri için alternatif bir yaşam kuruyor. Yaz boyunca ise farklı yerlerden gelen misafirlerini ağırlamayı da ihmal etmiyor.

 Mahzeni de var

Bir bağ evinin olmazsa olmazı mahzen bu evde de var. Tek katlı bu bağ evinin alt katında yer alan mahzende ailenin 2005’ten beri ürettiği tüm seriler yer alıyor. Ellialtı, "2005'ten beri ürettiğimiz tüm şaraplar burada. İlk ürünlerimizden en son hasada kadar herşey var" diyor.

 





2 yorum: